18 Ekim 2012 Perşembe

Bayram Traşı



Doğduğundan beri hiç kestirmemiştik.

3 aylık kadardı doğumdaki saçları döküldüğünde.

Kıvırcıklar bazen düğüm olduğunda makasla müdehale kaçınılmaz oluyordu.

Önce '2 yaşına gelsin' diye beklettim babasını ve dedesini.

Daha sonra 'Biraz daha uzasın'larla geçiştirdim.

Kendisi ise istekliydi her daim saçlarını kestirmeye.

Öyle yakışıyordu ki o bukleler bir türlü kıyamıyordum. Sırf onların zıplayışıyla Ramazan etkinliklerindeki dans yarışmasında son 3'e bile kalmışlığı vardı ben nasıl kıyayım...

Fakat çocuk kreşte bile 'kıza benzediğiyle' ilgili sözler sarf edince tüm egolarımı bir kenara bırakmam gerektiğine karar verdim. Zira oğlanın fabrika ayarları bozulabilirdi.

'Oğlum kimin saçları gibi kestirelim' diye sordum, okuldan bir arkadaşının ismini vereceğini bekleyerek. O ise 'babamkiler gibi' cevabını verdi. 'Oğlum babanın saçı yok ki' diyemedim haliyle 'Peki' dedim :))

Ve  tarihler 16 Ekimi gösterirken kreş çıkışı biz berberin yolunu tuttuk. Hani şu içi oyuncaklı filan olan çocuk berberlerinden birine gittik fakat 15 gün kadar kapalıymış. Ben hemen 'tamam o zaman sonra bakarız' filan demeye başladım ki. Babası düz bir erkek berberini gösterdi: 'İşte şurada kestirelim' Yine kaçacaktım ki olmadı.

Bunca direnmemin bir sebebi de bir daha o buklelerin geri gelmeyecek oluşu zira gözüne girmeye yeltenenleri kısaltmıştık. O bölgeler artık dalgalı olmuştu. Benim de babasınında bebeklik saçlarımız Ömerciğinki gibi kıvırcık. Fakat şimdi dalgalı, tabi dökülmeyenler :) Miniğin de gelecekte saçları dalgalı olacak gibi. İnşallah kaderi babasına benzemez :)

11 Ekim 2012 Perşembe

Antikköy'de Kahvaltı


Hani şu herkesin gittiği 'köy' var ya, işte oraya biz de gittik.


Haftasonu Edirne'ye TEM'den giderken yol üstü sayılabileceği için burada kahvaltı molası verdik.


Kahvaltısı için; çok kötü değildi fakat bir özelliği de yoktu diyebileceğim bir yer. Mesela gözleme gibi bazlama gibi köy mahsulleri olabilirdi. Yeşillikler, taze biber olsaydı çok iyi olurdu. Sadece orjinal olarak bizim lokma dediğimiz eşimin pişi dediği hamur kızartmasından vardı ve çok hoştu.

Biz çocuk parkına yakın oturduk. Karnı doyan minik direkt soluğu orda aldı zira.


Ortamı güzel yapmışlar. Hamaklar, yer sofraları...


Keşkek de pişiyordu.





Çocuklar için güzel bir yer.


Hayvanlar da var, fakat kafeslerde. Bir tek bu kaz-ördek ailesi kendileri için yapılmış havuzda geniş geniş salınıyorlardı. Gerçi onun da etrafı tellerle kapalı.

Gidilmeye değer bizce.

9 Ekim 2012 Salı

Durumlar


Bu aralar yoğun bir o kadar da yorucu günler geçiriyoruz.

Örneğin Ömercik 3 gün gittiği kreşine 5 gün gitmeye başladı. Bir haftalığına evine dönenen annanemiz 'bayramda beraber İstanbul'a döneriz. Oğlan da okula alıştı. Ben 12 gün için otobüs yolculuğu yapmayayım.' deyip çamura yatınca bizim minik bayrama kadar 5 gün kreşe gidecek inşallah.
Şimdilik iyi gidiyor. Cumartesi kalktığında "kreşe gideyim" diyordu mesela.
Onun için iyi gidiyor da benim için pek iyi gittiği söylenemez.

Annem bakarken ne rahatmışım. Kreşe 3 gün gidiyorken de bir nebze hissettiğim tedirginlik şuan hat saffada. 3 gün gidiyordu zaten ama o günlerde annem 9'da bırakıyor akşam üstü 4'te alıyordu. Üstelik herhangi bir durumda 10 dakkada yanında olabilecek kadar yakındı. Şimdi sabah 7:30'da babası bırakıyor akşam üzeri ben 5-5:30 gibi alıyorum. En hızlı şekilde yarım saati buluyor yanında olmam. Bu aralar şiddet gösteren çocukların da oluşu beni daha da tedirgin ediyor. Ki kreştekiler güvendiğim insanlar. Allaha emanet...


İlk plana göre annemin yarın sabah burda oluyor olması gerekiyordu. Geçen cuma da ben izin kullanacaktım dolayısıyla Ömercik sadece 4 gün üst üste kreşe gitmiş olacaktı. Plan değişince ben de cuma izin kullanmadım ki belki hafta ortası filan gerekli olur, belki oğlan çok bunalır ben de bir mola vermesine yardımcı olurum.

Annemin olmayışının beni kötü etkileyen başka yönleri de var.
1. Hergün işe çok erken (yaklaşık 1,5 saat kadar) geliyorum ki akşam üzeri de 40 dakika kadar erken çıkmaya hakkım olsun. O saatte de servis olmadığı için arabayla gidip geliyorum ve resmen ölüyorum. O serviste 5 dakikalık kestirmeler bile ne iyi geliyormuş. Hergün köprü trafiğine girenlere kolaylık versin Allah, ya da akıl :)
2. Yemek yapamıyorum. Sebebi de evde malzeme yok :) Annem pazara gittiği için bu hiç sorun olmuyordu. Akşam üzeri markete uğrayıp birşeyler almaya üşeniyorum.Hafta sonu da tabi ki bir gezme ayarlıyorum dolayısıyla evde sefilleri oynuyoruz.

Hah bu yorgunluğa rağmen geziyorum da. Haftasonu Edirne'ye gittik mesela.

Benim kafam böyle çalışıyor. Bir fırsat bir boşluk varsa hemen bir gezme ayarlamazsam çok üzülüyorum. Sanki o boş vakti ziyan etmişim gibi geliyor. Halbu ki bünye haftasonu evde kalıp ayaklarını uzatmak da istiyor. Fizyolojimle psikolojim savaşta.. Normalde cuma izin alacaktım ya, 3 gün biryerlere gidelim demiştik. Düşünün Odessa'dan Bozcaada'ya, Dalyan'dan Oylat'a kadar nereleri düşündüm. Cuma iptal olunca biz de Edirne'ye gidelim bari dedik :))

Niye benim yazılarım hep uzun oluyor. Kısacık bir not düşsem olmaz mı illa en ince ayrıntısına kadar anlatmalı mıyım? Ee serde konuşkanlık da olunca böyle oluyor sanırım. Dikkatinizi çekerim gevezelik değil..


1 Ekim 2012 Pazartesi

Geçip giden uuuu..


Son zamanlarda günler öyle yoğun ve dolayısıyla öyle hızlı geçiyor ki oturup da şuraya iki satır not düşemedim.

Malum minik kreşe gidiyor. Akşam üzeri işten gelince eskisinden daha koşturmacalı geçiyor zira yarın sabah erken kalkacak bir delikanlı var.
İşten gel mıncıkla, ye, yala, yut. Sonra yemek hazırlıkları. Yemeği harala gürele ye. Kitap oku diye tutturmazsa ne ala. Yoksa araya bir de kitap sıkıştır. (Kitap okutması çok hoşuma gitse de hızlandırılmış programda can sıkıcı olabiliyor.) Ertesi güne hazırlık babında önce kendi giyisilerimi hazırlayıp diğer odaya alıyorum ki zat-ı alileri sabah erkenden uyanıp da rahatsız olmasınlar. O uyuduktan sonra da onun giyisilerini ve çantasına koyacağımız yedekleri hazırlıyorum. Yatak odasındaki işim bitince beyfendi odaya pijamalarını giymiş olarak teşrif ediyorlar. Tuvalete götürme, pijamalarını giydirme işini babası üstlendi son zamanlarda. Ama arada giyinmeden yanıma fırladığı da oluyor :) Anne giydirsin..
4 yaşına kadar bizim odada olacak Ömer'cik. 4 yaşından sonra kendi odasına transfer etmeyi planlıyoruz ve umuyoruz. Şuanda bizim yatağa bitişik kocaman bir 'abi' yatağında yatıyor.

Geçen gün kreşten ben aldım kendilerini. Öğretmeniyle de çok kısa konuşma imkanım oldu. 'Özgür ruhlu bir çocuk', dedi. 'Hikaye dinlemeyi çok seviyor. Ne zaman hikaye okuycam desem ilk o geliyor' dedi. 'Suyla oynamaya bayılıyor. Ne zaman göremesem musluğa kafamı çeviriyorum, orda oluyor' dedi. 'Şiddet uygulayan bir çocuk değil. Hatta ona birisi şiddet gösterse bile sadece sesini yükseltiyor' dedi.
Yani oğlum kreşte başka evde başka değilmiş :)) Şiddet konusunda kendini savunmayı öğrensin istiyorum. Ama sanırım kendisi bu konuyu diplomatik yollardan halletmek taraftarı.

5 tane kız kardeş hayali var. Hepsine nasıl bakacağımız konusunda parlak fikirleri var. O anne yatağına 5 kız nasıl sığar onu çözmeye çalışıyor daha ziyade. En son 'bir tane daha böyle anne baba yatağı almamız gerekecek' diyerek o konuyu da halleti sanırım. Zaten gerisi de teferruattı :)

Böyle işte sevgili günlük. İki haftasonudur da misafirlerimiz vardı. Araya bir de doğum günü sığdırdık. Eşime doğum günü süprizim bu yıl kısırlı, börekli bir menü ve ardından da kalp pasta oldu.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...