Buralara uğramayalı ne de çok oldu.
Yazmayınca yazasın da gelmiyor, yazacaksan da nereden başlayacağını bilemiyorsun.
E onca zaman yazmamışsın bir sürü hadise var anlatacağın, ama hangisini söylemeli ki en evvela..?!!
Ya da bişey demeden bişey olmamış gibi, sanki en son daha dün yazmış gibi kaldığı yerden devam mı etmeli...
Belki sadece şunu söylemeli hala şirinAnne diye bir blogger olduğunu hatırlayan varsa;
28 mayıs sabahı, hatta sabah karşısı bizim eve, yatak odasına bir yavru düştü. Bu ansızın gelen yavrudan sebep yazmayışım onca zaman.
Daha bir gün önce oğluşum kadar nasıl severim ki bir başka çocuğu derken bir anda nasıl da sevilirmişi gösteren bir yavru kuş düştü.
Aceleci, ne olduğunu anlamadan odamıza doğuveren bir yavru kuş düştü.
Detayları inşallah sonra uzuuun uzun anlatırım.
Araya bir de bayram girmeden bir ses edeyim dedim bloguma.
7 Ağustos 2013 Çarşamba
20 Mayıs 2013 Pazartesi
Kral gibi
Fatih'te ve Florya'da var şubeleri. Fatih'tekinde manzara olmasa da boş masa bulmak çok zor. Özellikle Arab misafirlerimiz boş bırakmıyor gibiler..
Florya'da ise manzaraya doyuyorsunuz. Üstelik de çok çok geniş. Çocuklar için ufak bir oyun odası bile var. Mescidi de gayet hoş.
Tuzda kuzu ve tavuk resimlerdeki şov sonrası yeniliyor.
Giderseniz HasKral'a çok yemeyin.
Künefeye yer kalsın :))
13 Mayıs 2013 Pazartesi
Soğan Mucizesi desem mi?
Desem mi demesem mi bilmiyorum. Fakat son haftalarda yakın arkadaşı sarımsakla ailemizdeki yoğun kokulu yerini anlatmak istiyorum.
İki hafta önce mübarek 1 mayıs arefesinde oğluşumu hafif ateşle (37 gibi) kreşe gönderdim. 11 gibi aradığımda uyuduğunu söylediler ki okulda ilk kez uyuyor. Anladım ki ciddi bir rahatsızlığı var. Bir saat kadar sonra kustuğunu öğrendim. Gidip aldım. Evde yoğun bakıma alacağız, ertesi gün de zaten tatil iyice istirahat edecek. Sonra ki güne hiç bir şeyi kalmayıp okuluna dönmüş olur diye düşünüyorum.
Fakat durum hiç de öyle olmadı. O gün evde de kusmaya devam etti. Ateşi 39'un üstündeydi. Hiç bir şey yemiyor sadece ara ara sıvı alabiliyordu. Ertesi gün kusma kesildi fakat ateş ve iştahsızlık devam ediyordu. Yemek yemesi için zorlamıyorduk. Zira vücut hastalıkla uğraşıyor bir de başına sindirim işi açmayalım diye düşünmekle beraber tamamen dermansız kalması da çok yıpratıcı oluyordu. 6-7 saat 39.5 civarı seyreden ateşini doktorumuza bildirdiğimizde sinüzit olabilir dedi. Boğazında birşey yok fakat burnunda yoğun iltihaplı akıntı vardı. Bu kadar uzun süre ateşli olması sonucu vücut kendi yağlarını yakmaya başlar dedi. Bunun üzerine 1 kaşık calpol verdik. Aynı gece yoğun titremeyle geri dönen yüksek ateşi 40 derecenin üzerine çıkmış ve vakit gece yarısını geçmişti. Sıra dolvendeydi. Hiç istemeyerek verdik şurubu.
Bütün gece horlaya horlaya uyudu yavrucuk. Arada burnunu temizlesek de o kadar dolu ki horultu bir türlü kesilmiyordu. Bu arada bizim yanımızda yattığı için hem tedirginlikten hem de gürültüden ben de pek uyuyamıyordum.
Ertesi sabah 39luk bir güne daha başladık. Ballı ıhlamur, pekmezli melisa, su içebildi sadece. Öğlene doğru artık birşeyler yesin diye bir calpol daha verdim. Ve soğuttuğum pirinç çorbasına sarımsak ezdim onu yedi. Üzerine de soğan suyu içti. Soğan suyunu şöyle veriyoruz; soğanı rendeleyip suyunu çıkarıyoruz. Sadece suyunu bir çorba kaşığına koyup kaşığın uç kısmına bal koyuyoruz. Böylece çocuğun ağzına önce bal gelmiş oluyor. Özellikle öksürüğe çok iyi geliyordu ki doktorumuz telefonda durumu için antibiyotik gerekebilir deyince doğal olanları kullanalım dedik. Bu arada liseden arkadaşım da çocuk doktoru olduğu için onu da bu süreçte çok rahatsız ettim.
Şurubun etkisi geçerken yine titreme ve 40'ın üstüne çıkan ateşe biraz daha sabrettik zira saat daha erkendi. Ve 22 gibi 38lere inince şurupsuz uyuduk.
Ve geldik 3 mayıs sabahına. 37.7 ateş bizi sevindirdi. Kahvaltıda üç lokmacık yiyebildi sadece. Ve bir doz daha soğan suyu. Soğan suyundan sonra çikolata verdim fakat sanırım midesini rahatsız etti. Gün içinde ateşi yine 39ları geçti. Kusması ilk günden sonra olmamıştı fakat bugün ishal eklendi. Öğlen çok az sarımsaklı çorba içebildi. Gece o da biz de rahat edelim diye bir kaşık calpol daha verdik.
O gece moralim hiç kalmamıştı artık. Grip olduğunu düşündüğümüz ve ateşten başka da bir sorunu olmadığı için doktora götürmediğimiz çocuğumuz çok zayıflamıştı. Zaten zayıf bir oğlandı şimdi iyice Somalili çocuklara dönmüştü. Acaba başka bir sorun mu var, biz mi hatalı davranıyoruz. Diye düşünüp düşünüp ağlarken o gece hemen hiç uyumadım. Ertesi sabah 38lerde başlayan ateşi gün içinde yine 39larda gezindi. Akşam üzeri soğan suyu verebilmek için midesine birşeyler girsin diye, birşeyler yiyebilmesi için de ateşinin biraz düşmesi gerekiyor diye 1 kaşık calpolü daha verdik minnaka. İşe yaradı az yemek ve 1 doz soğan suyu daha aldı. Bu kez üzerine hurma verdim. O gece hala horlasa da daha rahat uyudu. Bu arada burnunu sık sık okyanus suyuyla temizleyip uyduğunda yastığına Cold Mix damlattık. Bunların da çok faydasını gördük.
5 mayıs sabahına ise çok zayıflamış, çok yıpranmış, gözleri şişmiş fakat iyileşmeye başlamış olarak uyandı. Artık ateşi yoktu elhamdülillah. Oyun oynayabiliyor hatta bisiklete bile biniyordu.
Pazartesi okula göndermedim. Salı öğleden sonra veli çayımız olduğu için beraber gittik. İyi ki de gitmişiz anneler günü programı yapmışlar çok duygulandık. Güzel bir anı oldu bizim için.
Ertesi gün de gitti kreşe. Herşey iyi görünüyordu ki, o gece uykudan ağlayarak uyandı. Ne olduğunu anlayamıyorduk. Ağlıyor ne olduğunu söylemiyordu. Zarzor kulağının ağrıdığını anladık. Antibiyotikten kaçarken şimdi de orta kulak iltihabı mı olmuştu!! Bu durumda bütün doktorlar antibiyotik veriyordu ve tehlikeli de bir durum olduğu için biz de pek insiyatif kullanamaz vermek zorunda alırdık. Fakat bu sırada aklımıza soğan geldi. Daha önceden duymuştum soğan suyunun kulak ağrısına iyi geldiğini. Hemen ikişer damla damlattık. Yarım saat kadar daha bağırıp sızdı ve sabaha ağrısız uyandı.
Şimdi siz olsanız soğan için ne düşünürsünüz... Biz onu ve yakın arkadaşını seviyoruz. Kokuyor olabiliriz ama kimyasal ilaç almaktan iyidir herhalde.
Bu kadar uzun süren ateşi 4-5 kaşık ateş düşürücüyle atlattığımız için seviniyorum fakat hatalı birşey yaptık mı acaba diye de bir tedirginliğim var. Belki bir kulak burun boğazcıya ya da kendi doktoruna kontrole götürebilirim.
Uzun süren bu hastalık oğluşun huyunu da değiştirdi tabi ki. Sınırları zorluyor daha fazla. Su isterken bile mızlıyor. Okula gitmek istemiyor. Odasında yatmaya çok rahat alışmışken, 3 aydır hiç sorunsuz kendi yatağında uyuyorken hastalık sonrası bizim odadan ayrılmak istemedi. İyileştiği halde 'ya yine ateşim çıkarsa' diye kandırmaya çalıştı. Fakat şuan yeniden düzenimizi kurduk gibi görünüyor.
İnşallah tamamen atlatmışızdır.
Bütün yavruları Allah korusun diyor bu uzun hastalık yazıma son veriyorum. Bu kadar ayrıntılı yazdım ki sonra baktığımda ne zaman ne yapmışım hatırlayayım diye.
2 Mayıs 2013 Perşembe
EBA
Bizim oğlan hala daha TV izlemiyor. Tabi bazen gittiğimiz yerde görür de izlerse çok da karışmıyorum. Zira bu bahsettiğim yılda birkaç defa oluyor. Ve diğer çocuklar izlerken kendisine 'yasaklandığını' hissetse daha kötü etkilenir diye düşünüyorum. E zaten 4 yaşını da geçtiğine göre çok da mühim değil. Tek sıkıntı o durumda ben yanında olamadığım için ne izlediklerini bilemeyebileceğim. Sıksık gidip kontrol etmem gerekiyor eğer benim yanımda değilse. Dediğim gibi çok çok nadir oluyor bu durum da. Kendisi benim arkadaşlarıma gelmeyi genelde tercih etmiyor. 'Kadın gezmesi' ne gelmek istemezmiş. Ergen misin be oğlan!! Bildiği bir arkadaşı olursa ne ala.
Üç hafta önce pazar geceleri sinema saati yapmaya başladık. Mısır patlatıp 20-30 dakikalık bir CD açıp izliyoruz. Ki çok çok hoşuna gidiyor. Fakat sinema saatinde izleyecek kısa film-çizgi film bulmakta da sıkıntı yaşıyoruz. Zira Buz Devri gibi şahane animasyonları çok uzun buluyorum ve şuan için gereksiz diye düşünüyorum. Bu konudaki alt yapı eksiğimi hızlı bir şekilde tamamlamam gerek. Misal bu pazara izleyecek bir şeyimiz yok.
Cep telefonundan oyun filan oynamaz. Çünkü ona kimse böyle birşey açmadı. Sadece babası Hacivat-Karagöz izlettiği için arada onu ister. Bir de benim cep telefonumdan nasıl öğrenmişse şarkı açıp onu dinler.
Teknolojiden şuan için uzak durmaya çalışıyoruz. Hayatında büyük bir boşluk da oluşturmuyor bu durum. Oyun oynamaktan, hoplayıp zıplamaktan, boyamaktan, kitap okutmaktan, e arada da çıldırtmaktan TV ve diğerlerine pek zaman kalmıyor. Gerek de kalmıyor.
Milli Eğitim Bakanlığının bir sitesini keşfettim geçen gün. Hangi vesileyle hatırlamıyorum. Bir grupta biri birşey mi tavsiye etmişti acaba, hatırlamıyorum.
Site EBA ; Eğitim Bilişim Ağı.
Her sayfayı detaylı incelemesem de 4 yaşında ki çocuğum için çok faydalı bir şey buldum. Ses dosyaları içinde, bir nevi radyo tiyatrosu olan hikayeler var. Şuan Deniz Yıldızı'nı dinliyoruz, her akşam 2 hikaye olmak üzere. Çok hoşumuza gitti. Dediğim gibi detaylı inceleme fırsatım olmadı, varsa ters bir şey lütfen bana da bildirin dikkat edelim. Böyle bir durum tabi önce milli eğitime bildirilme ki daha dikkatli davranılsın.
İstedim ki benim gibi TV'den uzak durmaya çalışan anneler bu siteden haberdar olsunlar.
Ayrıca Adem Güneş'in bir sözü şöyleydi: 'Periyodik radyo tiyatroları dinleyen çocuklar, "soyut kavramları sembolleştirebilme" ve "zihinsel süreç takip etme" yeteneği geliştiriyorlar'.
Etiketler:
Çocuk Gelişimi,
EBA,
Oğlum,
Radyo Tiyatrosu,
TV
29 Nisan 2013 Pazartesi
Merhaba
Uzun zaman oldu yazamayalı.
Eve transfer oldum.
Paralel kanatlar
Şimdi daha iyiyim elhamdülillah.
İzne ayrılınca yapacağımı düşündüğüm ne hayallerim vardı. Doktor istirahat tavsiye edince evden bile çıkamadım. Dışarıda pırıl pırıl güneş var fakat sen çıkamıyorsun. Zor..
Misafirimizin vaktinden önce gelmemesi dileğimiz fakat geldiği zaman zaten vakti gelmiş olacak değil mi? Hayırlısı inşallah..
Pazar sabahı Dolmabahçe sahilinde aldık soluğu. Çok da iyi geldi doğrusu. Benim gibi gezenti bir şirinin uzun süre evde kalması çok ciddi bir sıkıntı. Adam da şirinlik mirinlik kalmıyor.
Etiketler:
Dolmabahçe,
haftasonu,
İstanbul'da Ne Yapılır,
Kahvaltı,
Sağlık
1 Nisan 2013 Pazartesi
Hayvanat Bahçesinde
Dün (pazar günü) hava nasıl güzeldi.. Kimseler evinde durmamıştır herhalde. Herkes sağlıkla huzurla gezsin inşallah.
Biz de bir yıldır isteyip de gidemediğimiz Faruk Yalçın Hayvanat Bahçesi ve Botanik Parkı nda aldık soluğu. Niyetimiz açılış saatinde yani 8:30'da orda olmaktı fakat 10:30'ta varabildik. Bu bizim her zaman ki dakikliğimiz. Neyse ki hayvanat bahçesi kalabalıklaşmamıştı.
Giriş ücreti yetişkin 15 lira, 4 yaş ve altı ücretsiz. Bize girişte bir yıllık üyelik önerdiler. Kişi başı 30 liraya. Yakın olsa sık sık gelmek mantıklı da şimdi daha ilkkez geliyoruz bu şekil bir gezelim biz dedik ve üye olmadık.
Bizden sonra kalabalık bir ilkokul grubu vardı Allah'tan onlardan önce gişeden geçmişiz diye sevindik.
Hayvanat bahçe genel olarak güzel. Hayvan çeşitliliği daha da arttırılabilir, fakir geldi bana biraz. Sanırım bağışlarla da önemli bu noktada.
Gerçi Brezilya ve Tayland'dan sonra buraya 'vaay' diyemeyeceğimiz belliydi. Ukalalık oluyor sanırım ama doğrusu bu:)
Tayland'da fillere binip, yılanları boynuna doladıktan sonra denizde rengarenk balıkları ellerinde besledikten sonra ya da Brezilya'da şunları gördükten sonra (pek de hayvan resmi koymamışım bloga) buradaki minicik kafesteki Sibirya kaplanı için sadece üzülüyor insan.
Ukalalığı bir kenara bırakıp hayvanat bahçesi dramıyla mı yüzleşsek. (Bu arada Afrika'ya gidip de Masai Mara'yı görseydim kim bilir neler diycektim, ne gıcıklıklar yapacaktım:) )
Brezilya'da, Tayland'da ya da yurdumda ufacık kafeslerde o hayvancıkları sırf 'insan'lar zevk alsın diye yaşatmaya çalışmaları, doğal hayatlarından koparmaları ne acı. Madem böyle düşünüyorsun niye gidiyorsun diyeceklere de verecek çok cevabım yok. Belki birkaç yıldır niyet edip de gidemememizin sebebi budur.
Hayvanları çocukların görmesi için sirkten daha iyi bir yol olduğu kesin. En azından güzel bakılıyor ve eziyet edilmiyor diye sevinebiliriz.
Hayvan hakları konusunda çok radikal değilseniz tavsiye ederim.
Çocuklar için de güzel bir alan yapmışlar. Go-kart var ki Ömercik defalarca binse bıkmayacaktı. Buz pateni tarafından öyle yüksek seste müzik geliyordu ki parkın ruhuna tamamen aykırıydı. Ne gereksiz bir gürültü.. Oraya gelenler müzik değil hayvan seslerini dinlemek isterler bence. Bu şikayetimi de ilgili yerlere yapmalıyım değil mi? (Yaşalandığımda çok huysuz olucam, kesin)
(Çok Avrupaisin seeenn Maviş!!!!!)
( Türkan Şoray'ın gözleri mi senin kiler mi?????? Sürmeli!!!)
Seni nazlı orkide..
Ayrıca çocuklar poni ata binebiliyor.
Şu hayvanı Foz Do Iguaçu'da görmüştük insanlara çok yakın(!) davranırken fakat ismini yurdumda öğrenmek nasip oldu. 'Halka Kuyruk Koati'
Hava çok güzeldi fakat çoook sıcak oluşu bizi baya bir bezdirdi. 28 derece!!!
Biz buna bahar mı diyoruz, yaz mı???
Mutlu bir hafta herkese...
Biz de bir yıldır isteyip de gidemediğimiz Faruk Yalçın Hayvanat Bahçesi ve Botanik Parkı nda aldık soluğu. Niyetimiz açılış saatinde yani 8:30'da orda olmaktı fakat 10:30'ta varabildik. Bu bizim her zaman ki dakikliğimiz. Neyse ki hayvanat bahçesi kalabalıklaşmamıştı.
Giriş ücreti yetişkin 15 lira, 4 yaş ve altı ücretsiz. Bize girişte bir yıllık üyelik önerdiler. Kişi başı 30 liraya. Yakın olsa sık sık gelmek mantıklı da şimdi daha ilkkez geliyoruz bu şekil bir gezelim biz dedik ve üye olmadık.
Bizden sonra kalabalık bir ilkokul grubu vardı Allah'tan onlardan önce gişeden geçmişiz diye sevindik.
Hayvanat bahçe genel olarak güzel. Hayvan çeşitliliği daha da arttırılabilir, fakir geldi bana biraz. Sanırım bağışlarla da önemli bu noktada.
Gerçi Brezilya ve Tayland'dan sonra buraya 'vaay' diyemeyeceğimiz belliydi. Ukalalık oluyor sanırım ama doğrusu bu:)
Tayland'da fillere binip, yılanları boynuna doladıktan sonra denizde rengarenk balıkları ellerinde besledikten sonra ya da Brezilya'da şunları gördükten sonra (pek de hayvan resmi koymamışım bloga) buradaki minicik kafesteki Sibirya kaplanı için sadece üzülüyor insan.
Ukalalığı bir kenara bırakıp hayvanat bahçesi dramıyla mı yüzleşsek. (Bu arada Afrika'ya gidip de Masai Mara'yı görseydim kim bilir neler diycektim, ne gıcıklıklar yapacaktım:) )
Brezilya'da, Tayland'da ya da yurdumda ufacık kafeslerde o hayvancıkları sırf 'insan'lar zevk alsın diye yaşatmaya çalışmaları, doğal hayatlarından koparmaları ne acı. Madem böyle düşünüyorsun niye gidiyorsun diyeceklere de verecek çok cevabım yok. Belki birkaç yıldır niyet edip de gidemememizin sebebi budur.
Hayvanları çocukların görmesi için sirkten daha iyi bir yol olduğu kesin. En azından güzel bakılıyor ve eziyet edilmiyor diye sevinebiliriz.
Hayvan hakları konusunda çok radikal değilseniz tavsiye ederim.
Çocuklar için de güzel bir alan yapmışlar. Go-kart var ki Ömercik defalarca binse bıkmayacaktı. Buz pateni tarafından öyle yüksek seste müzik geliyordu ki parkın ruhuna tamamen aykırıydı. Ne gereksiz bir gürültü.. Oraya gelenler müzik değil hayvan seslerini dinlemek isterler bence. Bu şikayetimi de ilgili yerlere yapmalıyım değil mi? (Yaşalandığımda çok huysuz olucam, kesin)
(Çok Avrupaisin seeenn Maviş!!!!!)
( Türkan Şoray'ın gözleri mi senin kiler mi?????? Sürmeli!!!)
Seni nazlı orkide..
Ayrıca çocuklar poni ata binebiliyor.
Şu hayvanı Foz Do Iguaçu'da görmüştük insanlara çok yakın(!) davranırken fakat ismini yurdumda öğrenmek nasip oldu. 'Halka Kuyruk Koati'
Hava çok güzeldi fakat çoook sıcak oluşu bizi baya bir bezdirdi. 28 derece!!!
Biz buna bahar mı diyoruz, yaz mı???
Mutlu bir hafta herkese...
Etiketler:
Çocukla Gezi,
Faruk Yalçın Hayvanat Bahçesi,
haftasonu,
Yakın Yerler
25 Mart 2013 Pazartesi
Parkada
Bu pazar diyetimizde Oyuncak Müzesi vardı.
Fakat baktık ki hava güzel, ışıl ışıl, e bizim de çıkmamız öğleni bulmuş. Açık havada bi yere gidelim dedik. Önce Florya sahiline yöneldik sonra da aklımıza Bayrampaşa'daki Parkada geldi. Daha önce hiç gitmediğimiz için keşfedesimiz geldi.
Güzel mi? Eh güzel. Aslında çok güzel yapılmış fakat saat 2'den sonra ki o kalabalık pek güzel değildi. Yani çok kalabalık olunca çocuk istediği gibi koşamıyor koşunca 3-5 numara büyük çocuklar düşürüyor. O kalabalıkta serseri tipli gençler hoş görüntüler sergilemiyor.
Kafeteryalar var içinde. Bi tanesinde gözleme yemek için oturduk ama bir daha aynı kafeye girmeyiz herhalde :)
Belki cumartesi daha iyi olur.
20 Mart 2013 Çarşamba
18 Mart 2013 Pazartesi
Bunlar da denemelerim
Komutan oğlumun askerleri..
Doğum günü süslerimizi hala çıkartmadık. 23 Nisana kadar kalsın diyoruz.
Fatih'te çocukları ve dahi beni kendine çeken bir tezgah.
14 Mart 2013 Perşembe
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)