Geçen sene tam da bu zamanlarda aldım minik faremi koynuma.
Uzun sürdü bekleyiş...
Ama değdi.
Doğum iznine ayrılalı daha 1 hafta olmuştu. Daha 3 hafta daha evde ense yapacaktım.
Doğum sonrası yorulacağım nasıl olsa şimdi mis gibi ev sefası yapayım diyordum.
O sabah için planımız Eminönü'ne gitmekti. Mevlüt şekeri filan bakacaktık. Daha fazla ağırlaşmadan bakalım istemiştim. Ve eksiklerimiz de vardı.
Sabah kalkınca bir değişiklik olduğunu anlamıştım.
Hiç endişelenmedik sakin sakin kahvaltımızı yaptık. Sonra doktorumuzu aradık. Gelmemizi söyledi.
Duşumu aldım. Eşim markete gitti doğumda abur cubur yiyebilmem için gofret filan aldı.
Hastane çantamızı yeni hazırlamıştım zaten. Abur cuburlarımızı da yerleştirip düştük yollara.
Muayenede doğumun başladığını ama daha vaktimiz olduğunu öğrendik.
Doktorumuz da biz de bu kadar uzun süreceğini düşünmüyorduk. Akşama doğru hastaneye geçtik. Hastane evimize uzak olmasa daha geç de gidebilirdik. Fakat kasılmalar baya baya sancıya dönüşmüş trafikte sıkışmayı göze alamamıştık.
Bebeğim geliyordu erken geliyordu ama bir türlü doğum hızlanmıyordu.
Uzun sürdü, göz yaşları döktüm çok, yemek yemem serbestti ama yiyemiyordum içim almıyordu. Uyku uyuyamıyordum. 2 günün sonunda eşim de ben de çok çok yorulmuştuk.
Doktorum öyle tatlı öyle ilgili ve öyle sabırlıydı ki...
Göz yaşları içinde "Ne olur birşeyler yapın, ama sezaryen yapmayın" diyordum.
En son hatırladığım sahne:
Ben topun üstündeyim, eşim hasta yatağında, el eleyiz gözlerimiz uykusuzluktan yarı açık nefes alıp veriyoruz :))
Sonra doğumhaneye alındık ve 15 dakka da minik böcek doğdu.
O doğar doğmaz herşey, her acı aniden kesildi.
Allahım, bu nasıl birşey. Bu çirkin yaratık mı benim bebeğim.
Allahım, nasıl minik nasıl savunmasız.
Doğum uzun sürdüğü için hemen bir kontrol etti çocuk doktoru. Oğlum ağlıyordu.
Hemen sonra pispis verdiler bana. Üzerime koyduklarında susuverdi miniğim.
Allahım ne güzeldi.
Hemen süt emdi.
Hemen bildik birbirimizi.
Sonra aldılar bebeğimi. Hamam sefasından sonra odamızda buluştuk.
Yanımdaki minik yatağımsı şeyin içinde sanki yokmuş gibi, belki de sanki başka birşey yokmuş gibi..
Öylece uyuyan bişey.
Anne miyim ben...
Hiç öyle değil gibi.
Öyle yorgunum ki..
Eşimse çoktan dalmış. Annemle babam da 9 doğuranlardan.
Annem doktoruma "niye sezaryene almıyorsunuz, ya birşey olursa, niye bu kadar çekiyor" bile demiş. En korktuğum şey.
Doktorum da "sezaryenlik birşeyi yok. O sabrediyor ben de sabrediyorum. Korkmayın" demiş.
Ne hoş bir insan...
O hastane odasını düşününce içimde öyle bir huzur hissediyorum ki.
Öyle bir hafiflik...
Doğumhanedeki oda da, doğumdan sonra kaldığımız oda da hatta oğlumun sarılık yüzünden fototerapi gördüğü sırada kaldığımız oda da aynı manzaraya bakıyordu. Son tecrübemiz içimi burksa da o oda, havası hep huzur veriyor hala düşlerimde.
Gece yarısı 1'de doğan minik solucanı aldık akşam 21 gibi evimize geldik.
Bir garip duyguydu o ilk annelik. Sanki benim değil gibi. Sanki oyuncağım gibi.
Acıkması, acıkınca ağzını açıp sağda solda aranması... Sanırım annelik onun o masumluğuyla öğreniliyor.
Yoksa insan hemen pıt diye anne olmuyor. Her zaman daha çok 'anne' oluyor.
Doğumdan iki gün sonra sarılık oldu. Hiç gerekmediği halde 2 gün fototerapi gördü. (Bunu daha sonra başka doktorlardan öğrendik) 2 gün biz de kaldık hastanede. Sütümü sağdırıp biberonla verdiriyordı.
Birkere zar zor rica edip biberonla kendim içirdim sütü. Ne gerizekalılıktır ki yeni doğan bebeği annesinden ayırdılar. Ben zaten hastanedeyim mis gibi emzirsem ya!!! Başka bir şehrideki bir hastanede uzmanlığını yapan arkadaşım aynı durumda "biz bilhassa annelerinin emzirmelerini istiyor iyileşmesinde çok etkisi var" demişti.
Ama o iki gün ne üzülmüştüm. İşte o zaman da 'anne' oldum. Minicik ceketi kalmıştı sadece elimde. Kokusu sinmişti o cekete. Koklayıp ağlıyordum. Çok da üzülmemem lazım sütüm azalır, sonra oğlum çabuk iyileşemez diye hemen toparlanmaya çalışıyordum.
Allahım, ne basit birşey için nasıl üzülüyor insan ciddi sorunları olanlara sen yardımcı ol. Şifalar ver.
(Bizim sıpanın sarılığı uzun sürdü. 3 aylık olana kadar hemen hemen sarı benizli gezdi.)
Ve bir sene ne de çabuk geçti.
Ne güzel bir '1' sene oldu elhamdülillah.
Bir ömrün böyle güzel daha da güzel geçsin benim miniğim. Benim herşeyim.
Fare doğdun yakışıklı bir delikanlı oldun:)