Açlık Oyunları serisini çok beğenerek okumuştum.
Kurgu çok iyiydi. Dünyanın gidaşatına uygun olsa da tabi ki olmayacak şey diye düşündürüyordu.
Meğer Myanmar'da yaşanıyormuş açlık oyunları. Hatta daha da beteri.
Nihal Bengisu Karaca nın Myanmar notlarını okudunuz mu?
Şunları söylüyor:
- Arakan'da idari amirlikler Budistlerin elinde; polis ve asker de öyle. Arakanlı Müslümanlar vatandaş sayılmıyorlar, pasaportları ve bir kimlik kartları bulunmuyor.
- Müslüman kampı ile Budist kampı
kıyasladığınızda farkı hemen görüyorsunuz. Müslümanlar aç, teneke ya da
sazdan barakalarda yaşıyorlar, en irisi 45 kilo, gözlerinden korku
akıyor. Budist kampta ise bir rol icra etmek için orada bulunan
insanların donukluğu, durgunluğu var; kampın lideri Budist din adamının
100 kilo olmasına da bakarak anlıyorsunuz ki, karınları doyuyor.
Tepelerinde dam, altlarında beton var.
- Görüştüğümüz kadınlar, şimdilerde Budist
bir kadına tecavüz edildiği iddiasıyla ortaya çıkan çetelerin her gün
birkaç Müslüman kadını kaçırıp tecavüz ettiklerini söylüyor. Ama
utançlarından bunu yüksek sesle dile getiremiyorlar.
- Camiler, mescitler, evler, köyler yakılıyor.
Devletten izinsiz mescit ve medreselerin tamiri yapılamıyor, izinsiz
bir tadilat yapılması durumunda 6 aydan 6 yıla kadar hapis cezası ve
para cezası uygulanıyor.
- Tüm aile bireylerinin tamamının yer aldığı
bir fotoğraf her yıl hükümet yetkililerine teslim edilmek zorunda.
Doğan her çocuk için ve ölen her aile bireyi için devlete vergi
verilmesi zorunluluğu var.
- Bir Müslüman, köyünden başka bir köye gitmek
için devlete vergi verip izin almak zorunda, beton ev yapması yasak.
Ahşap ev yapması gerekiyor, o ev de devlete ait kabul ediliyor,
yanlışlıkla yanarsa ev sahibi devletin evini yakmaktan hapse mahkûm
oluyor.
- Müslümanlar bir iş kuracaklarsa eğer, bir
Budist’le ortak olmak zorundalar. Budist’in sermaye ya da emek ortaya
koymasına gerek olmadan...
- Arakan’da Müslümanların evlenmesi izne ve vergiye tabi. Ayrıca hayvan sahibi iseler, hayvan için de vergi ödemek zorundalar.
- Hastalandıkları zaman devlet hastanesine gidemiyorlar, vatandaş sayılmayanlar devlet hizmetinden yararlanamadığı için.
- Müslümanların sabit telefon ya da cep telefonu sahibi olmaları ya da motorlu taşıt sahibi olmaları yasak.
- Bir Müslüman’a bir suç isnat edildiğinde
kendisine savunma hakkı verilmeden direkt hapsediliyor. Müslümanların
saat dokuzdan sonra sokağa çıkması ve polisten izinsiz akraba ya da
komşu ziyareti yapmaları yasak.
- Müslümanların köyleri yakılıyor,
boşaltılıyor, yerlerine getirilen Budist yerleşimcilerin imar ve
tadilat faaliyetinde ise yine Müslümanlar çalıştırılıyor. Tabii ki
ücret almaksızın.
Günümüzde bunlar yaşanıyor. Bizler hesabını verebilecek miyiz?
Tayland'da birebir gördüm budistleri.. "Ayy çok güler yüzlü insanlar" diyenlerin aksine bence işi gereği çok mütebessim olanların yanında işi gereği öyle olması gerektiği halde asık suratlı ketum tiplerden de çok gördüm. Hatta kavga edenleri bile. (Tayland meclisi bu konuda çok meşhur değil mi, thaibox prtiği mi yapıyorlar acaba)
Hele budist rahipler, hepsinde sert bir ifade vardı. Tapınmayan gelen budistlere bile aşağılar gözle bakıyorlardı. Belki bu onların ülkedeki statüsüyle ilgiliydi, Falan filan...
Mesele bu değil, yani güler yüz bilmem ne değil bu yapılanlar, insanlık. Nerede kaldı Budizmin hoş görüsü.
Tayland'da bile müslümanlar üzerinde aleni olmayan bir baskı var. Müslüman ismini taşıyamıyor birçoğu. Zira akademik kariyerde önüne engel olarak çıkabiliyor. (Oradaki müslümanlarla görüşmüş bir gazetecinin anlattıkları)
Hasılı kelam, bunları bekleyemiyorum o insanlardan. Hoş hiç bir 'insandan' beklenecek eylemler değil.
Savaşmak başka, köpek yerine koymamak başka.
Burma'da yıllardır baskı ve eziyet var müslümanlar üzerinde, fakat şu son olaylar gibi dünya gündemine düşmemişti. İnşallah bu güzel ramazan ayında gerek maddi gerek manevi yardımlarımızla Arakan'daki kardeşlerimizin göz yaşları diner.