29 Haziran 2010 Salı

İtalya Notları: 1. Roma


Cumartesi 9:05'te tabi ki biraz rotarla Roma semalarına doğru havalandık.

İndiğimizde uçağın camına yağmur taneleri vurmaya başladı.


"Yok canım, İstanbul'da 1 haftadır deli gibi sıcak hava vardı, bu yağmur olamaz" diye düşündüm.


Rezarvasyon yaptırdığımız otel hava alanının hemen yanında olduğu için uzunca bir süre hiç dışarı çıkılmadan yatak işaretini takip ettik. Bu sayede de ıslanmadık. Zira dışarda ciddi bir yağmur, soğuk bir hava vardı. Moraller direkt bozuldu tabi.



İki gün Roma'da kalacağımız için Roma'dan ayrılırken aracı kiralamayı düşündük. Ama şimdiden rezervasyon yaptıralım diye otele geçmeden rent a car ofislerinin olduğu yere gittik. Bütün ofisler yuvarlar küçük bir salonda biz de ortada bir o ofise soruyoruz bir öbürüne hiç birinde uygun araç yok!!! Bazıları zaten sadece internetten rezervasyon yaptıranlarla ilgileniyorlar. Bir de nasıl kalabalık!! İkinci bir şok oldu bu durum bize. Neyse canım sağlık olsun diyebildik gene de. İnternetten rezervasyon yaptırırız bulamazsak da trenle yolumuza devam ederiz deyip otelimize doğru yöneldik.


Otel şehir merkezinde değildi ama bunun da iyi ve kötü tarafları oluyor. Şehir merkezinde olunca şehri daha iyi yaşıyorsunuz.


Şehir dışında olunca da daha iyi konfora daha az para veriyorsunuz.


Bizim otelin 2 saatte bir şehir merkezine servisi vardı. Merkezden de otele. Yol, trafik olmadığında yarım saat trafikte de 45-55 dakka kadar sürüyordu.

Roma gibi çok gezilecek yeri olan bir şehir için bu süre az bir süre değil. Ama biz çok da pişman olmadık. Bebek olduğu için çok derme çatma yerleri denememek, riske atmamak en güzeli geldi bize.



Gezimize geçersek;
Roma için 3 gün ayırmalı. 2 gün de hiç yoktan iyidir, bitmez (bitmedi de) ama gezmiş olunur.

İlk gün saat 2 de otelimize yerleştirdiler. Dolayısıyla 2'de ki shuttle'ı kaçırdık. 4'tekiyle şehir merkezine vardık ama şakır şakır yağmur, hava da soğuk...


Bir yandan da birbirimizi yiyoruz :))


Neyseki şemsiyemiz yanımızda. Şemsiyeye rağmen ıslanmaktan kurtulamadık. Islandıktan sonra mavi muşamba yağmurluklardan aldık. Komik kıvamda gezdik onlarla.



Shuttle bizi colosseum'un oralarda bıraktı. Öğrendim ki Vatikan müzesi 16'da kapanıyormuş. Pazar da kapalıymış. Yani sistin şapeli kaçırdık. Bari bazilikasını gezelim istedim. Pazar günü papa pencereye çıkıyormuş ve meydan ana baba günü oluyormuş. Cumartesi gideriz diye düşünüyordum ama o yağmurda hiç gidemezdik.


İlk günümüz yağmurda şehri keşfetmekle geçti.




Colosseum tarafına değil de yukarı doğru yürüyüp Campidoglio'yu geçip Piazza Venezia'a vardık. Burada İtalya'daki ilk pizzamızı yemiş olduk. Sonra kendimizi yağmurda bir yere attık ki burası tarihi bir bedesten idi. Ve ara sokaklara dalıp Fontana di Trevi'ye kadar dolandık. Beklediğimiz gibi yağmura rağmen çok kalabalıktı. Gene ara sokaklardan otelin akşam 9'daki servise yetiştik.






Ertesi gün 10 servisiyle şehre indik :) Nasıl dua ediyorum yağmur yağmasın diye. Neyse ki bir ara hafif yağdı onun dışında hep günlük güneşlikti. Rahatça gezdik.



Elimizde haritamız önemli yerleri planlayıp sıralayıp düştük yollara. Bugün birşekilde Vatikan'a gitmeli ama Roma'yı bitirip Vatikan'ı da sıkıştırabilecek vaktimiz kalır mı acabalarla düştük yollara.


Bu sefer servisin bizi bıraktığı Via Petroselli'den güneye doğru yürüdük. Santa Maria Di Cosmedin diye bir kiliseyi geçip tarihi bir eğlence alanı olan şimdilerde de çayırlık bir alan olan Circo Massimo'ya geldik. Burası eğlenceler, oyunlar için yapılmış büyük bir hipodrom alanı. Büyük sirk.






Buradan Palatine tepesini solumuza alıp yolumuza devam ettik. Arco di Costantino'nun altından geçip Roma'nın en meşhur eseri olan muhteşem Colosseum'a geldik. Allah'ım bu ne kalabalık!! İçine tabi ki giremedik. Foro Romano'ya da kalabalıktan dolayı giremedik Colosseum'a da.









"Bizim Sultanahmet kalabalık, çok turistik aman vıcık vıcık" diyorduk ama Roma'nın yanında çok tenha kalıyor bizim turistik yerler. Bunu da yerine tespit etmiş oldun azizim :)




Roma'ya haftasonu gitmek büyük hataydı. Bir daha Roma'ya ve Venedik'e gidersek haftaiçi bir program yapmalıyız diye düşünüyorum. Bizim bu gezideki en büyük hatamız bu iki en populer italyan şehirlerine haftasonu gitmemiz oldu.




Roma turumuza dönecek olursak, Colosseum'dan San Pietro in Vincoli'ye doğru yürüdük. Sonra yolumuza merdivenler çıkınca biraz geri yürümek zorunda kaldık\ bebek arabasıyla merdivenler sakat geldi zira.



Via Cavour üzerindeki günlük pizza ve makarnamızı yedik. Bu restorandaki garsonun bizimle türkçe konuşması çok hoştu. Kız arkadaşı Türkmüş. Yabancı damat olayı yani :))


Trajan'ın marketleri'nin önünden ilerlerken hayretler içersindeydik. 2000 yıl önce bu kadar büyük alış veriş merkezine ihtiyaç duymuşlar demek ki diye.



Ayrıca köşe bucak gelin-damak dolu. Bizde de var ya Dolmabahçe sarayında ve bilimum İstanbul güzelliklerinde düğün albümü oluşturma modası işte Roma'da da var aynısı. Bence çok hoş oluyor çıkan resimler. Ama çektirmek oldukça zor olsa gerek. 72 milletten insan size bakıyor, hatta sizin resminizi çekiyor sizse öpüşe sarıla poz veriyorsunuz :))








Piazza Venezia önündeki ana caddeden Piazza Navona'ya kadar yürüdük. Piazza Navona bence Roma'daki en güzel, en hareketli, en görülesi meydan. Ortasında Bernini'nin La fontana dei fiumi çeşmesi etrafında Sant'angese In Agone kilisesi, Brezilya büyük elçiliği gibi tarihi binaların yanı sıra çok hoş kafelerin, müthiş bir dondurmacının, harika bir oyuncakçının olduğu, boşluklarda ressamların, sokak göstericilerinin sanatlarını icra ettiği şahane bir yer bu meydan.







Bu meydanda vakit geçirip, biraz dinlenip, dondurmalarımızı lüpletip, Hollanda'dan gezmeye gelmiş gurbetçi iki kız kardeşle tanıştıktan sonra yola koyulmak için haritamıza bir baktık ki ne görelim Vatkan'a çok yaklaşmışız. Hemen adımlarımızı hızlandırıp Ponte Umberto diye bir köprüden geçip pek hoş görünmeyen Tevere Nehrini geride bıraktık. Castel Sant Angelo bir zamanlar sürgün yıllarında bizim Cem Sultan'a da ev sahipliği yapmış konumu hoş bir kale, vakit yok ki hemen kutsal topraklara ulaşmalıyız.






San Pietro Bazilikası yavaş yavaş kapsama alanımıza girdikçe sabah gerçekten burada bir izdiham olduğu belli oluyordu. Yerler çöp dolu, kenarlara toplanmış bir sürü sandalye...




Kilise'nin kapısına kadar geldik ki. Görevli girişin diğer taraftan olduğunu söyledi. Haydaaaaa.. Diğer taraf dediği de bir ton yol. Bebek arabasıyla hiç çekilmez, ayrıca saat 17:45 olmuş, 18'de kilise kapanacak. Ben de baya bir yorulmuş olacağım ki babasıyla bebeğimi bırakıp koşar adım kileseye bir gireyim az da olsa bir gezeyim diyemedim.





Dönüş yolunda acıktığımızı anlayıp gene Piazza Navona'ya uğradık. Burda pizzamızı yedik. Minik sincabıma da sebze çorbası istedik tam 7€'ya sırf çocuk birşey yesin diye ama ne oldu.. Yemedi tabi ki... Pek de güzel değildi ne yalan söyliyim. Ama o da pizza yeseydi madem, pizzaları gayet güzeldi. Yok onu da yemedi.



Zaten bütün hafta boyunca yediği muz ve yoğurttu. Son günlerde galeta yediğini fark ettik. Mızladıkça eline galeta tutuşturduk. Bunu hala dışarda bazen yapıyoruz işe yarıyor :)


Bebekle gezmek tabiki zor, fakat bebeğinizi bırakmayı düşünemeyenlerdenseniz, gezmekten de vaz geçmek istemiyorsanız göze alınamayacak gibi değil.

Bizim gezimiz 14-15 aylık bir bebek için fazla yorucuydu kabul ediyorum. 9 gün kadr hemen her gece başka otelde, başka yatakta yatmak her sabah başka bir yerde uyanmak kahvaltı yapmak minnacık bir adam için hiç kolay değildi. Evde bit gibi hiç durmayan emekleye emekleye her deliğe giren, kıpır kıpır olmaya alışmış bir yavrucuk bütün günü bebek arabasında geçirince tabi ki durduğumuz zamanlarda (genelde yemek yemek için) bize elinden gelen bütün eziyeti yaptı. Yemek yemedi.. Mızladı.. Bağırdı..

Ama pişman değiliz. Zira bir daha nasıl gezeriz böyle bilmem.




Piazza Navona'dan çok görmek istediğim Pantheon'a gittik ama artık hava kararmak üzereydi ve Pantheon da kapanmıştı.




Neyse, dışından bakmakla yetinip otelimizin 21'deki servisine yetişmek için yollara düştük. Eşime göre zaten yetişemeyeceğimiz için acele etmeye gerek yoktu. Ama bence yetişebilirdik. E tabi acele etmediğimiz için yetişemedik. Bu sefer Piazza della Repubblica'ya yürüdük vakti değerlendirmiş olmak için. Ama yorgunluktan yürüyemiyorduk artık :) Çok gereksizdi. Hiç bir numarası yoktu bu meydanın. Ya da gece vakti olduğu için, tam da meydana vardığımızda yağmur başladığı için bize pek manasız geldi. Sonra pek oyalanmadan servisin kalkacağı yere geldik. Otobüs gelmişti. Biz de tabi hemen kendimizi içine attık ki ayatlarımız kendi gelsin. 23'te otelimizin yolunu tuttuk.


Ertesi sabah Siena yolcusuyuz...

17 Haziran 2010 Perşembe

Yoğun hayat

Ne blogları okuyabiliyorum, ne kendi bloguma birşeyler karalayabiliyorum.

Halbuki daha İtalya notlarımı yazacağım.

Bir koşturmacadır gidiyor. İşyerinde bir yoğunluk, akşam üzeri beni bekleyen yakışıklımın oyunları hiç fırsat bırakmıyor.
Gece o yatınca yazayım diyorum, kışın olduğu kadar erken yatmadığı için, ben de genelde uykusuz olduğum ve erkenden yatmak istediğim için gecelerimi de ayıramıyorum.

Böyle böyle haftalar geçiyor.

Bugünün kandil olmasını fırsat bilip bir kandilleşeyim istedim. Mutlu, sağlıklı, huzurlu kandiller olsun herkese. Geceler ibadet, kalpler aşkıyla dolsun. Günahlarımız af, dualarımız kabul olsun.

Bu arada güzel bir haberim var.
Salı günü babamın 3 ay önce doktorumuzun "3 ay sonra kontrole gelin" dediği kontrolü vardı.
Elhamdülillah, muayene de solunum testi de akciğer filmi de temize yakın çıktı. Belki de akciğer fibrozi değildi diye düşünüyorum. Çünkü o hastalığın tedavisi yok, ilerlemesi yavaşlatılabiliyor diye biliyorum. Her neydiyse sonuçta Allaha hamdolsun çok çok rahatladık.

Bu cumartesi annemle memlekete gidiyoruz. Bir hafta ata topraklarında olacağım (uzun zaman sonra. )

Daha hareketli, heycanlı konularda görüşmek üzere...

Kandilde bana da dua eder misiniz....

7 Haziran 2010 Pazartesi

'Kahrolsun' yazısı yazmak istedim vakit olmadı

İsrail denen terör devleti canına mı susadı ki, zulm gören yerli halka yardım götüren gemilere silahlı saldırı yapıp insanları öldürdü demek istedim. "PKK'ya birileri yardım getirse biz ne yapardık" dendi.
PKK ile ülkesine sahip çıkmaya çalışan insanları aynı kefeye koydular..

O insanlar sadece yardım götürüyorlardı demek istedim. "Gemideki aktivistler İsrailli askeri yakalayınca İsrailli askerler gerçek mermi kullanmaya başladılar, sağa sola ateş açtılar" dendi.
"Baskından önce gemide herhangi bir İsrail müdahalesine karşı tatbikat yapıldı." dendi.
Gözü dönmüş canilere karşı insanlar kendilerini savunmasalarmış, ellerini kaldırıp teslim olsalarmış, hiç hazırlıksız olsalarmış mı demek lazım..

Bir de üstüne üstlük İsrail'den izin alınmalıydı, başka yollar aranmalıydı denince daha diyecek ne var ki diyor insan.
Ne söylersen söyle hepsi boş..

Gidenler şehit, kalanlar kardeş kalsın.
Elimizin herhangi parmağına bir iğne batırsak bütün elimiz acır. Eğer acımıyorsa o parmak o ele ait değildir.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...