21 Nisan 2010 Çarşamba

Amaaan diyesim var



Keyifsizim bu aralar.


Ne bileyim öyle işte.

Bazı arkadaşlarımın sıkıntılarına üzülüp de başka şeylerden bahsetmek gelmiyor içinden.

Klasikleşen baş ağrılarım devam ediyor.


Minik sincapla (artık canavarlaşan bir sincap) hayat akıp gidiyor.


Yarından sonra 14 aylık olacak fakat hala yürüme gayreti yok. Gerçi geçen haftadan beri tek elini azıcık tuttuğumuzda baya baya yürüyor. Çok komik yürüyüşü. Adam sanki harmandalı oynuyor. Adımlar koca koca. Efelerin efesiiii


Yaklaşık 20 gün önce bir ödül göndermiş sevgili göz nurum.

Cevaplamamak olmaz.

Kendim hakkımda :) 7 ilginç şey merak konusu :)


1. Küçükken çok küçükken 3 yaşında filan, hatırladığım en küçük halimken. (halimi hatırlamıyorum da en eski hatırladıklarımı hatırlıyorum) Büyüyünce erkek olacağımı düşünüyordum. :)))))) Acı gerçeği çok kısa süre sonra fark etmiştim de kız kız takılmıştım. İlerde tabancamla ve tankımla oynamaktan geri de durmadım tabi ki.


2. Acıyı ve arkasından tatlıyı çok severim. Zaten her acının ardından da bir tatlı yok mudur :P


3. Çocukken kremalı pastanın kremasını ayırır sadece kekini yerdim. Soğana ve pırasa yemeğine bayılırdım. (Demek ki normal bir çocuk değildim)


4. Kahve içmeye çok küçük yaşta başladım.


5. Etraftan hep şanslı olduğumu duyarım. Esasen buna ben de inanırım. Şöyle ki, şansla ilgili olan yani kendi elimizde olmayanlar konusunda şanslı olduğumu düşünüyorum.
Misal anne-baba

Fakat diğer bütün konularda elde ettiklerimin hepsi için maddi manevi çok emek vermişimdir. Emek vermediğimde Allahın da bana vermediğini iyi biliyorum.

Gene de her konuda şanslı olduğumu düşünüp şanslanırım diye umuyorum. (Pozitif düşünce zavazingosu)


6. Gene küçüklüğümle ilgili olacak ama: Çocukken herkesi döverdim. Hatırladığım dönemler de dahil :) İnşallah benim çocuklarım öyle olmaz. Gerçi benim bu durumumun müsebbibi babamdır. Garip adamdır zira.. 2-3 yaşlarında başlamış bize bir çocuk geldiğinde bana "tak tak" dermiş ben de tak tak dalarmışım çocuğa :) Şimdi oğluma böyle şeyler öğretmemesi için sıkısıkı tembihliyorum. Tamam diyor ama bakalım görücez...
7. O kadar da ilginç bir insan değilim.
Laleler Emirgan'dan...
Bir sabah kahvaltısından...
Bir haftasonu gezisinden...
Nisanın ortasında İstanbul'da lale mevsimi geldimi gidilicek en iyi yer Emirgan. Kalabalık ama olsun. Sığabildik ne de olsa.
Mayısta da erguvan mevsimidir. Beşiktaş'ta oturup Üsküdar'ı seyretmek harika olur.
Fethipaşa korusu mis gibi olur.

Nazar değmesin diye...

Sanatın sanatı

Aslında bu aralar kafamı karıştıran başka bir konu var ama onu da sonra yazayım. Bugün izinliyim, evdeyim. Sincabım uyanmadan ben de azcık uyusam ne güzel olur.

8 Nisan 2010 Perşembe

Ölüm

Bu sabah ben işteyken apartmanımızdan cenaze çıkmış.

Yaşlı bir teyzemiz vardı. Kanser hastasıydı. Hemen odur dedim. Hakkaten de teyzenin acıları nihayet son bulmuş (inşallah)

Allah rahmet eylesin.
Rahatsız da olsa çok üzüldüm.
Çok şeker, sevecen bir teyzeydi.
Belki toplam 5-6 kere görmüş görüşmüşümdür ama gene de bana çok acı geldi.
Durup durup ağlayasım geliyor.

Oğlum durumu bilmese bile tanıdığı biri ilkkez vefat etti. Ne acı, hayat devam ediyor.

Ramazanda evinde mukabele okunuyordu. Oğlumun uyumadığı zamanlarda ben de katılıyordum.
Minik sincabı alıp kucağına oyalıyordu. Benim kucağımda olsa bile uzaktan gözleriyle seviyordu.
Çok tatlıydı.

Allah rahmet eylesin. Şimdi çok rahattır inşallah...

Allah hepimizin akıbetini güzel yapsın.

5 Nisan 2010 Pazartesi

Dullar


Cumartesi anneciğimin sevdiği tiyatro etkinliğini gerçekleştirmek üzere Kadıköy'deydik. Maksat kadıncağız açılsın.
Haftanın 5 günü evde, kendi yurdundan yuvasından uzak... Annem için ne desem, ona ne kadar teşekkür etsem, nasıl dualar etsem azdır. Öyle büyük bir fedakarlık yapıyor ki bizim için.
Allah razı olsun ne diyim!!!

Önünü senelerce buluşma noktası olarak kullandığımız Haldun Taner'in sahnesini ilkez gördüm.
Çok ufakmış...

Oyunun adı 'DULLAR'
Belediyenin sitesinden oyunla ilgili bilgi şöyle:
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, Ocak ayının son haftasında Dullar adlı yeni bir oyunla izleyicilerin karşısına çıkıyor. Günümüzde oyunları en çok sahnelenen Alman yazarlar arasında yer alan Fitzgerald Kusz’un yazdığı, Hülya Karakaş’ın yönettiği oyunun prömiyeri 27 Ocak 2010 tarihinde gerçekleştirilecek.
Dullar, tüm hüznü ve neşesiyle dulluk durumunu ele alan, farklı yaşlarda dul kalan kadınlar hakkında komik ve grotesk, ama aynı zamanda trajik sahnelerle dolu bir revü. Alman yazar Fitzgerald Kusz’un 2004 yılında kaleme aldığı oyun, yüzyıllardır dramatik biçimde ele alınan dulluk durumunu, farklı bir açıdan mizahi bir bakışla sahneye taşıyor. Gencinden yaşlısına kocasını yitiren kadınların yeni bir hayat kurma mücadelesindeki farklı tutumlarını hüzünlü ve komik biçimde sunuyor.

Çevirisini Sibel Arslan Yeşilay’ın, müzik direktörlüğünü Selim Atakan’ın, sahne tasarımını Rıfkı Demirelli’nin, kostüm tasarımını Eylül Gürcan’ın, ışık tasarımını Cengiz Özdemir’in, efekt tasarımını Umut Yüzbaşıoğlu’nun, dans düzenlemesini İbrahim Ulutaş’ın yaptığı oyunda; Güzin Özyağcılar, Hale Akınlı, Süeda Çil, Neslihan Ayşe Öztürk, Hülya Karakaş rol alıyor.
Güzel, eğlenceli bir oyundu.
Çok da önden izleyebildik (3. sıradaydık) Bu da hoştu.
Bir az boynum ağrımadı değil ama bu kadar yakından olunca sahnenin içinde gibi oluyor insan, güzel bir his. Ama kesinlikle en önde oturmak istemezdim.
Listemdeki diğer oyunlara da gitmek istiyorum ama sanırım mayıs sonunda, belki daha da erken tiyatro sezonu kapanıyor. Gerçi yazın da açık hava tiyatroları oluyor. Bildiğim kadarıyla kışın çok tutan, müzikal tarzı oyunları açık havada da oynuyorlar.
Minik canavara babası baktı sağ olsun. Biz de anakız 1,5 saat keyif yaptık.
Bu aralar pek bi etkinlik havalarında gördün kendimi :P
Her haftasonu bir etkinlik bir tiyatro bir gösteri
neoluuyoo!!!
Devamı da gelir inşallah....
Bir de ödül gelmiş bana. Onu da bir sonraki sefere artık.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...