30 Ağustos 2010 Pazartesi

Kumdan kalesi


Hayat akıyor ben de blogumla arkasından yetişmeye çalışıyorum.




Ramazandan önceki hafta, hani çook sıcak olan haftalardan birinde.




Çeşmede tıfılcan 4-5 günde olsa kum oynadı. Koştu koştu koştu..




Tavşanları besledi.




Kedileri izledi.




Çalan müziklerle dans etti.




Denize girdi ama korktuğu için babasına sarıla sarıla, denize taş atma bahanesiyle yavaş yavaş girdi. Denizden çıktı, duşun altında 2 saniye kaldı gene babasının kucağında sonra havluya sarılınca hemencecik uykuya daldı. Daha giyinmeden sızdı. Bu nasıl bir iş hayret ettik. Doğduğundan beri uyku sorunu yaşayan sincap nasıl böyle uyuyabildi. Deniz yorgunu zavallı!




Gece 10 demeden yatan sıpacık, tatilde 11-12 de yattı. Yatana kadar da koşturdu. Normal düzenine geçemez, zorlanır diye korktum ama maşallah hemencecik tatil modundan çıktı.




Böyle böyle bitirdik bir yaz tatilini.


Keşke herzaman o mis gibi denizde doyasıya yüzme imkanımız olsa.


Kim bilir belki seneye gene nasip olur..

24 Ağustos 2010 Salı

İtalya Notları: 11. Venedik


Akşam 21 sularında Venedik'e vardık. Önceden otel rezervasyonu yaptırmamıştık. Bakalım bu saatte bir yer bulabilecek miydik!

Venedik suyun üzerinde yüzmekte olan bir şehir ve binaların arası yol değil su. Dolayısıyla arabamızla istediğimiz yere gidemezdik. Venedik'te araçla gidebileceğiniz son noktaya kadar yani Piazzale Roma'ya kadar gidip aracı park ettik. Hemen en yakında gördüğümüz 2-3 otelde yer olup olmadığını öğrenmek için eşim otellere gitti bense oğluşumla arabada bekledim. Döndüğünde öğrendik ki bu otellerde yer yok. Ben 'Mestre denilen yere gidelim' dedim, eşimse alalım valizlerimizi şehrin içinde bir yer buluruz dedi. Çok şaşırtıcıdır bu sefer mantıklı konuşan bendim :) O kadar yolu, köprüyü elimizde valizlerle bir de bebekle, üstelik gece karanlığında yol iz bilmeden nasıl geçecektik. Otellerde yer olup olmadığı bile belli değildi.


GPS aracımıza 'Mestre' yazıp yola koyulduk. Mestre'de otel tabelalarından birini seçip takip ettik ve Hotel Michelangelo'da sadece bir gecelik yer bulduk. Gayet şık, rahat ve temiz bir oteldi. (Kesinlikle tavsiye ederim. Venedik'e ulaşım da çok çok rahat.) Günlerden cuma olduğu için ertesi gün hafta sonu bu otelde yer yoktu. Mestre'deki hiç bir otelde yer bulamazsınız dedi resepsiyondaki görevli. Hadi bakalım Allah kerim deyip odamıza yerleştik. Ömer'ciği uyutup ertesi gün için internetten otel aramaya koyulduk. Mestre kadar olmasa da gene Venedik'e çok yakın bir yer olan Quarto d'Altino'da yer bulduk. Yakınında tren istasyonu da olduğu için arabayı orda bırakabiliriz diye düşündük.


Ertesin gün otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra eşyalarımızı arabamıza yerleştirip arabayı otelin önünde bırakıp otobüsle Venedik'e gittik. 10 dakika kadar sürdü yol. Ayrıca her 15 dakikada bir de otobüs gidiyormuş burdan Venedik'e. Eğer bu otelde yer olsaydı ertesi gün de burda kalmak bizim için çok rahat olacaktı. Ne yapalım sağlık olsun. Venedik'e gidecekler Mestre'de çok daha şık, rahat, lüks bir otelde daha uygun bir fiyata kalmayı Venedik merkezde kanal manzaralı çok pahalı otellerde kalmaya tercih edebilirler.

Böylece minik böceğim de hayatında ilkkez otobüse binmiş oldu hem de Venedik'te :D


Son durakların olduğu Piazzale Roma'da indik otobüsten. Hava şahane, günlük güneşlik. Otelin verdiği haritayla düştük yollara. Venedik 118 civarında adacıktan oluşmuş bir şehir. Dolayısıyla yön bulmak çok zor, kaybolmaksa an meselesi. Benim gibi yanınızda her işten anladığı gibi haritacılıktan da anlamanın ötesinde kitabını yazan bir yol arkadaşınız varsa şanslısınız, kaybolmadan Venedik'in altını üstüne getirebilirsiniz. (Kendisi şimdi yurt dışında olan sevgili yol arkadaşım okuyorsan selamlar :P)


Öncelikle bir menzile yönelmeden öylesine daldık sokaklara, daha doğrusu kanallara :)



Hemen bir gondolcu gördük. Fiyat almadan geçmeyelim dedik. Kısa tur için 60€, uzun tur için 80€ dedi gondolcu. Daha yeni başladığımız için teşekkür edip ilerledik. Daha sonra görecektik ki bu fiyatlar çok çok iyiymiş. Zira Venedik'in en meşhur meydanı San Marco meydanı civarında gondolcular 200€ istiyorlardı. Orada da teşekkür edip uzaklaşırken gondolcu 150€'ya indirdi aniden fiyatı :)

Ara sokaklarda dolaşırken kendimizi bir vaporetto iskelesinde bulduk. Hızlı bir eylem planı çıkardık. Ve ertesi gün de Venedik'te kalmaya ve bugün diğer adaları da gezi planımıza dahil etmeye karar verdik. Zira Venedik'ten İstanbul'a dönüş uçağı hergün 13 civarında ve dönüş yapacağımız gün hiç gezemeden direkt havaalanına gitmemiz gerekecek. Bu güzel şehre gelmişken hiç olmazsa 2 gün gezmek lazım diye düşündük. İyi de etmişiz... Böylece dönüşümüz pazartesiye kaldı.






Bütün gün istediğimiz kadar vaporettoya binebileceğimiz biletlerimizi alıp San Marco meydanına giden vaporettoya atladık. Bu vaporetto dedikleri bizim vapurların 2 beden küçüğü. Bizim Beşiktaş-Üsküdar arasıda sıklıkla çalışan araçlara yakın bir şey.. Bunlar varken bence hiç gondola dünyanın parasını vermeye gerek yok. Ama zenginseniz o başka :))







San Marco'ya gelince vaporettodan indik. Buradaki ve buraya gelene kadar gördüğüm koca koca tarihi binalar beni şaşırtmadı değil. Seyahate çıkmadan önce google mapden Venedik'e baktığımda suyun üzerinde yüzen bu toprak parçalarında nasıl yaşıyorlar acaba diye düşünmüştüm. Fakat adamlar suyun üstüne kiliseleri sarayları dikmişler. Google mapden bakarken hiç de tekin görünmeyen bu şehir yerinde görünce gayet sağlam geldi gözüme.


Dükler sarayıymış, hapishaneymiş, kuleymiş, ahlar-vahlar köprüsüymüş hepsini gördükten sonra ara sokaklarda Venedik'teki başka bir ada olan Murano'nun meşhur cam işlerinin satıldığı mağazaları gezdik. Ve sonunda acıktık. Tahmin edin ne yedik :))) Tabi ki makarna ve pizza :)


Sonrasında meşhur adalar Murano ve Burano'ya gitmek üzere vaporettoya atladık. Murano cam işçiliğiyle ünlü Burano ise rengaren evleri ve dantelleriyle ünlü.





Murano'nun cam meydanı.



Şurası da Burano:



Şu evlerin şirinliğine bakar mısınız? Bu kadar güzel başka bir köy daha var mıdır? Bir an burda yaşamak, bu renkli evlerde yaşamak, minik bir kafe işletmek nasıl olurdu hayal ettim. Eşimle bu düşüncelerimi paylaştığımda aldığım cevap: "o zaman böyle başka yerleri gezemeyiz" oldu. Mantık abidesi insan!!!



Bu da onun objektifinden..





İtalya'daki yamuk kule sadece Pisa'da değil bu da Burano'daki. Bariz yamuk!!!


Adalar vapurundan dönüş manzarası:






Piazzale Roma'dan otobüsümüze binip Mestre'deki otelin önüne bıraktığımız aracımıza geri döndük. Çok yorucu bir gün olmuştu bizim için. 11 kiloya yakın bir bebeği slingde taşımış(sanki ben taşıdım), o kadar köprü-kanal geçmiş, sabahtan akşama kadar yürümüştük. Hemencecik otele girmek ne güzel olurdu. Ancak istirahate çekilebilmek için yeni otelimize kadar da direksiyon sallamamız gerekiyordu.



Hotel Vime Venice East gördüğüm kadarıyla asyalıların tercih ettiği bir otel. Hatta bir türk turu bile burayı tercih etmiş. Kalınmaz değil ama Mestre varken Quarto d'Altino'da kalmaya gerek yok. Vime otele çok yakın bir tren istasyonu var biz de bu yüzden tercih ettik. Ayrıca 4 yıldızına rağmet fiyatı da oldukça makuldü.

Ertesi gün kahvaltıdan sonra treni kaçırmamak için acele etsek de treni kaçırdık. Bir sonraki bir saat kadar sonra olduğu için Venedik'e arabayla gitmeye ve son duraktaki büyük otoparklardan birine park etmeye karar verdik. Pahalı olacaktı ama oteli ucuza kapatmıştık ne de olsa :)






Garrage San Marco'ya aracımızı bilmem kaç euroya bıraktık. Bu sefer bebek arabasını da aldık. Köprüleri bebek arabasıyla çıkmak zor oldu ama slingle gün boyu taşımak kadar yorucu da değildi doğrusu.






Bu ikinci günümüzde planladığımız gibi yayan dolana dolana meşhur Ponte di Rialto (Rialto Köprüsü)yu geçip, tekrar dolana dolana cam işi satan mağazalara gire çıka, dondurmalarımızı yalaya yalaya San Marco Meydanına ulaşık.


Kano yarışını atlamayalım. Resimdeki gibi küreklerini kaldırarak köprüdekilere selam veriyordu her yarışmacı grup.



San Marco meydanındaki bu sefer önceki günki cafeden farklı bir kafeye oturup karnımızı doyurduk ve gene gezmeye başladık. Bu sefer iskelelerin diğer tarafına doğru yürüdük. Yani kuzeye. Bir park çıktı karşımıza. Şahane bir yer. O sıcakta serin serin ağaç gölgeleri ne güzel geldi.




Venedik'in dar sokaklarında yorulmanın akabinde dinlenmek için uğranması gereken bir yer. Geçtik oturduk bir banka. Ömercik arabasında surmak istemiyordu biz de saldık, bakalım ne yapacak. Ne yapacak yerlerde emekledi :) Evet pis çocuk oldu ama rahatladı. Fıytık fıytık dolandı. Uzaklaşmaya başladıça getirdik yanımıza.. Böyle böyle dolandı durdu.

Bu parkın arka taraflarını dolaşırken gördüğümüz İtalya'daki üçüncü yamuk kule:



Sonra gene sahil kısmına yöneldik parkın. Bu sırada bizim tıfılcan uykuya daldı. Biz de onun uyumasını fırsa bilip oturduk bir banka, deniz manzaralı ağaç altı. Sakin sakin, dinlendik biraz. Uyanana kadar bekledik.


Daha sonra da vaporettoya atlayıp kanalları dolaşa dolaşa Basilica di Santa Maria della Salute'yi Rialto Bridge'i son kez selamlayarak Venedik'e veda ettik.






Ertesi gün 13 uçağıyla evimize döndük. "Tekrar gelirsek şöyle yapalım tekrar gelirsek böyle yapalım" diye diye...
Veeee İtalya notlarımızın sonuna geldik, nihayet :)))

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Başlangıç - Inception



Pazar günü aylardan sonra sinemaya gittik. Film seçimimiz de çok başarılı olunca deymeyin keyfime.

Şahaneydi bence Başlangıç.
Mutlaka gidin sinemada izleyin.
Hiç yorum bilmem ne okumadan gidin hem de.

Not: Venedik notlarımı yazıcam hiç kaçarı yok :) Gezi yazıları nihayet bitti diye sevinmece yok :P

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Kavacık'ta Bir Yaz Sabahı



Hem de ne yaz..


Ne sıcaktı haftasonu hava..




Pazar sabahı lise arkadaşlarımla buluştuk. İki de bebeğimiz olacağı için onlarla rahat edebileceğimiz bir yer aradık. Organizasyonu ben yaptığım için ben aradım tabi ki. Bizim bey internetten Cıvıl Cıvıl kafe diye bir yer bulmuş. Deneyelim dedik. Arkadaşlarda bana bıraktılar, ben de insiyatif kullandım.




Hakikaten çocuklarla çok çok rahat edilecek bir yer. Tamamen kapalı bahçesi. Çocukları sal koştursunlar. Bir de top havuzu var içerde. Gayet güzel bir yer. Bir kahvalı için buluştuk. Kahvaltısı çok çok vasat. Gerekli şeyler yok, gereksiz şeyler var. Çocuk temalı bir yerin kahvaltısında cipsin ne işi var Allah aşkına!




Verdiğiniz paranın en fazla 3'te biri eder bu kahvaltı ama demekki 3'te 2'sini de mekana alıyorlar. Halbuki daha az, daha leziz, hatta bir de organik bir menü hazırlasalardı benden 10 puanı alırlardı.




Hava öyle sıcaktı ki şemsiyeler de fayda etmedi buram buram terledik.


Gene de senelerdir görüşmediklerimle görüşmeye değdi.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...