25 Mart 2013 Pazartesi

Parkada


Bu pazar diyetimizde Oyuncak Müzesi vardı.




Fakat baktık ki hava güzel, ışıl ışıl, e bizim de çıkmamız öğleni bulmuş. Açık havada bi yere gidelim dedik. Önce Florya sahiline yöneldik sonra da aklımıza Bayrampaşa'daki Parkada geldi. Daha önce hiç gitmediğimiz için keşfedesimiz geldi.



Güzel mi? Eh güzel. Aslında çok güzel yapılmış fakat saat 2'den sonra ki o kalabalık pek güzel değildi. Yani çok kalabalık olunca çocuk istediği gibi koşamıyor koşunca 3-5 numara büyük çocuklar düşürüyor. O kalabalıkta serseri tipli gençler hoş görüntüler sergilemiyor.



Kafeteryalar var içinde. Bi tanesinde gözleme yemek için oturduk ama bir daha aynı kafeye girmeyiz herhalde :)

Belki cumartesi daha iyi olur.





20 Mart 2013 Çarşamba

18 Mart 2013 Pazartesi

Bunlar da denemelerim


Komutan oğlumun askerleri..




Doğum günü süslerimizi hala çıkartmadık. 23 Nisana kadar kalsın diyoruz.



 Çengelköy'de kahvaltısını yapan kral bir kedi.






Fatih'te çocukları ve dahi beni kendine çeken bir tezgah.

14 Mart 2013 Perşembe

Bende Laleler Açtı



Keşke hiç solmasalar...

11 Mart 2013 Pazartesi

Hypnobirthing Mongan Yöntemi


Zaten okuyacaktım, bir arkadaşımın doğumuna katılma ihtimalim çıkınca ortaya hızlı bir başlangıç yaptım. Fakat arkadaşın annesi memleketten geldikten sonra doğumu  gerçekleştiği için bana gerek kalmadı ben de kitabı yavaşlattım. Bu arada arkadaşımın ilk doğumu sezaryendi fakat ikinciyi normal yapabilmek istiyordu. Fakat son ana kadar uğraşmasına rağmen doktoru sezaryen olması gerektiğini söyledi. Doktorunu sezaryen sonrası normal doğum yaptıranlar arasından seçtiği için de güvenmek durumundaydı. Son ana kadar bekledi. Elinden geleni yaptı. Hayırlısı böyleymiş diyor, bebişe ve annesine sağlık afiyet diliyoruz.

 
Şimdi tekrardan bu şahane kitaba başladım. Burdan da siz değerli arkadaşlarıma duyurmak istedim. 

Doğum hazırlıklarının en başında kişinin korkularından arınması geliyor. Anne adayları doğmamış bebeğin yatağından, biberonuna, hastane çıkışından banyo girişine herşeyi düşünüyorlar fakat doğuma heycanla hazırlanmak yerine hiç düşünmemeye çalışıyorlar çoğu zaman.

Mümkünse o bebek oradan bir şekilde hiç hissettirmeden çıksın/çıkarılsın, aklanıp paklanıp cicileri giydirilip getirsinler biz sevelim. Ve dahi bu mantaliteden dolayı çocuk büyütmenin her aşaması günümüz kadını için çok büyük sorun. Çocuk hayatı zorlaştırmak için gönderilmiş bir yaratık adeta. Kadınların ömrü, ayarsız gönderilen bu yaratıklara ayar çekmekle geçiyor.

Halbuki daha hamile kalındığı andan itibaren herşey öyle güzel dizayn edilmiş ki. Bulantılar, halsizlikler, kusmalar bile kişi için birer rahmet. Muhtemelen o kişinin vücudundaki bir takım rahatsızlıkların giderilmesi için, belki o an insana çok büyük zahmet gibi gelse de birer lütuf adeta. Kadın bedeninin sesine kulak verirse 'yavaş'layacak. Bu hem bebeğin hem bedenin istediği ama buna bile biz çağdaş kadınlar kulak tıkayabiliyoruz.

Doğumda da durum aynı paralellikte ilerliyor aslında. Doğduğu günden beri korkunç doğum hikayeleri dinleyen modern kadın kendisi 20li 30 lu yaşlarda doğum yaparken bilinç altındaki o korkuyla baş edemiyor ve vücudun salgıladığı doğal morfin olan endorfini hissedemeden bağrış çağrışla, sağlık ekibinin de kendisine 'hasta' muamelesini daha hastane kapısında yapmasının katma değeriyle acıya odaklı, bol sancılı sonrasında sadece 'çok çektim' diye hatırladığı bir doğum yaşıyor. 

Öncesinde bir çoğu 'korku'dan sezaryen kararı veriyor bile, gereksiz yere kesiliyor da umrunda bile olmuyor. Ya da rutin sunni sancıya hiç ses çıkarmıyor. Epidurali büyük bir nimet sanıyor. Vs..(Burada bahsettiklerim gereksiz müdahaleler, yoksa modern tıbba karşı değilim tabi ki)

Şiddetle tavsiye ediyorum Marie F. Mongan'nın bu kitabını.

Şöyle ki:

Doğumunuz kolay, rahat, sakin, doğal, ağrısız, keyifli bir anı olsun size ve bebeğinize hiç unutulmayacak bir hediye...

Keşke’siz doğumlar için eşsiz bir rehber…

Çocuk doğurmak korkulacak bir şey değildir, hayatın doğal ifadesidir. Bu kitapta Marie Mongan acının doğumun doğal bir eşlikçisi olduğu efsanesini çürütüyor. Bedenimizi gergin ve kapalı tutan korkuyu serbest bıraktığımız zaman nazik doğumu yaşayacağımızı kanıtlıyor…

7 Mart 2013 Perşembe

DJANGO Zincirsiz


Müthişti. Harikaydı. Son yıllarda izlediğim en güzel filmdi.

Westerndi. 

Çocukluğumda da kovboy filmlerini severdim, özlemişim. Fakat yine de bu başkaydı.

Başroldeki Jamie Foxx çok iyiydi.

Fırsat bulursanız kaçırmayın. Ben hatta, annemle babama da izletmek istiyorum. Çıksın hele DVD'si.



4 Mart 2013 Pazartesi

4 oldu / YEŞİL Parti


Benim miniğim önce ki haftasonu tam 4 yaşında oldu.

Nasıl oldu, nasıl geçti 4 koca sene inanılır gibi değil ama karşımda dikine uzun, bazen ergen tavırlar takınan sarı bir velet duruyor. Kendisine 'artık tam abi oldum' diyor.

İlk 4 senenin ruhsal embriyo dönemi olduğunu düşünürsek; oğlum yeni doğdu. (Ay şimdi kırkı çıkınca bir mevlüt mü okutcaz :P)

İşte bu sebepten bu doğum günü bizim için çok önemliydi.
Bizim odamızdaki yatağından kendi yatağına transfer olacağını bu partiye bağlamıştık. Aylar evvel ara ara söylediğim: "sen 4 yaşına geldiğinde doğum gününü kutlayacağız. Arkadaşların gelecek, pasta keseceğiz. Sonra odanı biraz değiştireceğiz. Süsleyeceğiz. Roket şeklindeki gece lambasını alacağız. Ve sen artık odandaki abi yatağında uyuyacaksın." gibi hazırlık cümlelerini hayata geçirmemiz gerekiyordu.

Ama nasıl bir parti olacaktı bu konu hakkında hiç bir fikrim yoktu. Eşimin, annemin, arkadaşlarımın ve dahi babamın dışarda bir yerde toplanalım evde ben yorulmadan bugünü geçiştirelim şeklindeki fikirleri cazip gelse de çocukların evde daha rahat edeceklarine karar verip 5-6 gün önce evde bir parti yapmaya karar verdim.

Şu dönem hiç enerjisi olmayan ben deniz için çok çok kısa bir zaman kalmıştı fakat canım eşim bana yardım eder nasıl olsa. E annem de var. İkram konusunda sıkıntı yaşamam. Gelenler de yabancı mı canım ne olacak diye cahil cesareti giriştik hazırlıklara.

Peki parti konsepti ne olacak? Pastayı kime sipariş vereceğiz? Şeker hamuru da olsun istemiyorum. Peki süsleri nereden bulacağım... Diye başladı kafa yorgunluğu..

Parti teması diye birşey olmasın dedik. Yok uçak, yok araba değil.... Bu parti yeşil olacak arkadaş dedik. Zira oğlumun en sevdiği renk yeşil. Bulaşık fırçası alacağım ben kırmızı alıyorum oğlum: "anne lütfen yeşil alalım" diyor. öyle yeşil hastası bir çocuk.

IKEA'dan yeşil tabak, bardak ve peçeteleri alarak işe başladık. İnternetten yeşil fener seti, çatal, masa örtüsü gibi detayları sipariş verdim ertesi gün elime ulaştı. Parti paketi.




Hafta içi birkaç gün iş çıkışı ve dahi öğle arasında birkaç defa AVM turu yapmak zorunda kaldım. Oğlum için yeşil kıyafet aradım. Aslında istediğim yeşil papyon ve yeşil pantolon askısı almaktı. Beyaz gömlekle çok yakışacaktı. Aradım bulamadım. Arkadaşımın hediyesi olan yeşil gömlek ile idare ettik. Vakit olsaydı kumaş alıp kendim dikerdim, ama malesef...

Partimiz pazar günü olacak, ve biz cumartesi sabahı Eminönü'ndeydik. Cupcake kalıpları,  minik yeşil pasta şekerleri, yeşil badem şekeri, fıstık şekeri, şekerci kavanozları, misafirlerimiz için minik hediyeleri sunmak için minik poşetler, yeşil tül, kurdelalar, vs. almak için Eminönü'nünden başka bir yer biliyor musunuz?

Tavana pelur kağıttan süsler yaptık. Kağıtları Derpa kırtasiyenin Güneşlideki mağazasından aldık. Ponponların yapılışını şuradan öğrendik. Bizim bey de bu ponponları yapmalara doyamadı doğrusu.

İki tonda aldığım yeşil balonları dedemiz şişirdi. Ve parti sonunda oğlanlar hepsini çatallarla tek tek patlattı. Bence çok eğlenceli bir aktivite olan bu gösteri bazı koca adamları çok korkuttu:) Aa bir de 2 yaşındaki minik Zeynep'i. Gerçi o pastadaki mumlardan da korkuyordu.

Bütün hafta geç yatıp erken kalkmaktan ve İstanbul'u arşınlamaktan bitap düştüğüm için parti günü çok çok yorgundum. Bu partinin bütün detaylarının fotoğraflarını çekememişim. Ah şöyle profesyonel bir makinem olsaydı ve ben de eğitilmiş olsaydım ne çok malzeme vardı. Gerçi o halde bile çekebilir miydim şüpheliyim. Zira hakkaten kolum kalkmıyordu. Bir daha ki sefere bol fotograf çekerim bile diyemiyorum. Çocukların çıldırdıkları anları çekip, o pon pon süslerin geldiği son noktayı sizlerle paylaşmak isterdim. Fakat halsizlikten elim makineye hiç gitmedi. Masadan kalkmak dahi istemedim. Beni bırakın ben patates salatamı yiyeyim modundaydım.





Gelelim menüye:
Pastamızı Merhaba'ya  yaptırdık. Çok lezzetliydi doğrusu. Oğlumun yeşil aşkına istinaden cupcakelerinin de yeşil olması gerektiğini düşünüp ıspanaklı kek yaptım. Üzerindeki süsü ise hiç de hayal ettiğim gibi olmadı. Yine de yeşil şekerler iyi gitti.

Etimek tatlısını yeşillendirmek için üzerine antep fıstığı serptim. Yeşil şekerlerle de 4 yazdım.

Patates salatası da yeşilimsidir malum. Pazı salatası tabi ki yeşil.

Yaprak sarması yeşil. Suböreğinin içindeki maydanozlar yeşil. Arkadaşımın yaptığı minnak poğaçaların çevresinde bol maydanoz var, maksat yeşillik olsun. Şekerci kavanozlarımız da ise yeşil makaronlar olabilirdi olmayınca, acıbadem kurabiyeleri, bezeler yeşil olmadı ama diğer ikisinde yeşil badem şekeri ve fıstık ezmesi yeşilin dibine vurdu. Ah bir de diğer arkadaşım o lezzetli içli köftelerinin bulguruna yeşil gıda boyası koysaydı  :-S İğrenç olurdu dimi?

Gelelim parti sonrası vaziyete: o akşam oğlumun odasına yeşil raflar taktık. -Tabi ki YEŞİL- Daha önce alıp 'Odana taşınmadan önce duvarlarına yapıştırırız' dediğim stickerları yapıştırdık. Roket gece lambasını yaktık. Ve oğlum artık odasında uyuyor. Elhamdülillah şimdilik iyi gidiyor. İnşallah hiç bozulmaz ki çok duyuyoruz 'başta odasını çok seviyordu sonra yine bizimle uyumak istedi' hikayeleri...



4 yaş bizim için başka başlangıçların da miladı olabilir. Sinemaya gitmek gibi, ya da evde film gecesi düzenlemek gibi. Belki yüzmeye başlar. Belki de bir gece bizden ayrı kalabilir. Sonrasında yazın birkaç hafta olabilir bu süre. Bunu bilmiyorum. Sadece olabilir diyorum.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...