29 Ekim 2010 Cuma

29 Ekim



Geçtiğimiz hafta boğazdaki gösterileri en iyi nerden izlerizi araştırdım durdum.




İki sene önce Ortaköy'e gitmiştik. Şahaneydi. Ancak çocukla açık havada olmak pek akıl karı gelmedi.




Gösterilerin zaten 15 dakika süreceğini öğrenince 'aman dururuz o kadar dışarda bişey olmaz' diye de düşünmeye başlamıştım ki. Benim minik zürafam hastalandı.




Son bir kaç gün yağan yağmur, açık havada izlemeyi unutturacak kadar şiddetliydi. 28 ekim akşamı annemin haberlerde gösterilerin pazar gecesine ertelendiğini duyurduklarını söylemesine öyle sevindim ki hiç belediyenin sitesine girip kontrol etmeyi akıl bile edemedim.




29 ekim akşamı haberleri görünce acayip üzüldüm. Köprüdeki havayi fişek gösterisi olmuş da bitmiş :((




"Gündüz bile çok soğuktu hava. Bunda da vardır bir hayır. Çocuk zaten hala öksürüyor." Dedim ama gene de içimde kaldı.




Havayi fişeğin tabiata nedenli zarar verdiğini düşünüp bu katliyama bir de seyircilik yapıp destek olmadık diye de sevinebilirim. Ama içten içe 'seneye gideriz artık' demedim desem yalan olur.




Tabi ki en güzeli havai fişek atmanın yasaklanması. Fener alayının gözü mü çıktı? İBB duy sesimi.




Çevreci Şirin (ya da kedi ulaşamadığı ciğere...)

28 Ekim 2010 Perşembe

Sümüklü bir böcek


Geçen cuma adamım hastalandı.
Akşam ateşi 38,2 ye kadar çıktı. Burnu akıyor, tıkanıyordu. Ateş düşürücü vermeden sabahı ettik. Sabah bir arkadaşımın kahvaltı daveti vardı. Gelecek bütün çocuklar okullu olduğu için gitmeye çekinmedim. Ne de olsa mikropların hepsi fink atıyor okullarda. Baktım tıfılcan ateşli değil gittim ben de kahvaltı ya.

Orda pek bir mahsundu. Yanımdan hiç kalkmadı. Ara ara ağladı. Evde de hiç birşey yememişti orda da yemedi. Ben de ısrar etmedim. Ortam biraz sakinleşince keyfi yerine geldi. Biraz oynadı evimize döndü.

Eve geldiğimizde artık uyku gözünden akıyordu. Hiç birşey yedirmeye uğraşmadan hemen uyuttum. Zira uykusu olduğunda da hiç birşey yemiyor. O gün ilk yemeğini saat 16 sularında yedi.

Pazar günü gene dışardaydık. Ateşi filan yoktu. Sadece ara ara öksürüyordu ama çok az.
Keyifsiz değildi ama naz-niyaz tam gaz.

Salı gününe geldiğimizde ise bütün gün burnu akmış. Kucaktan inmek istememiş. Öksürük gene bol bol olmuş. Biz de aldık akşam doktora götürdük. Uzun zamandır çocuğu bir de başk doktor görse diye geçiriyordum aklımdan. Hazır doktora ihtiyacımız olmuşken başka bir doktora götürelim dedik. Ve Levent'te bir hekime götürdük.


Muayenede ateşi arttı miniğimin. 38.2den 38.9'a yükselince hemen ateş düşürücü verdi doktor. Antibiyotik vermedi. Verseydi de kullanmazdım herhalde. Benical ve Katarin'i dönüşümlü kullandırdı. Bir de bir kaç burun damlasının karışımını verdi. (Bu damla burnunu çok iyi açtı gerçekten) Bugün de kontrolü vardı. Burnu son sürat aksa da öksürüğü devam etse de boğazındaki hafif kızarıklık geçmiş. Ciğerleri zaten temizmiş. Sonra da "benim muayene tarzım farklıdır" deyip. Çocuğa sorumluluk verin, bir işe başladığında bitirmesini sağlayın, disiplini de öğrensin, cinsel kimliğini kazanması da bu zamanda lazım dedi. Ve bu kontrol olduğu için para vermedik ama ilk muayenede 250 lira verdik.

Çok para değil mi? Bence çok değil aşırı!!!

İyi bir hekim muhakkak fakat ekstra bir durum da göremedim. Sürekli "benim tarzım farklı", "benim kontrolümdeki çocukların IQ'su çok yüksek olur" filan filan şeklinde övünüp durdu. Fakat biz muayenede hiç rahat hissetmedik. Sanki soru sorarken bize kızıyordu. Pek de soru soramadım :)

Hem günümüz çocuklarında IQ'su düşük olan mı var Allah aşkına :)


Bizim her zaman gittiğimiz doktorumuz doçentliği gelmiş ama siyasal sebeplerle hakkı yenen bir hanım. Ve şeker gibi bir insan. Üstelik Etiyopya'ya gider, Pakistana, Afganista'a gider. Mis gibi işini de yapar. Canım doktorumuzu birkez daha sevdim.


19 Ekim 2010 Salı

Dualarınız için çok teşekkürler...

15 Ekim 2010 Cuma

Bir arkadaşımı kaybettim


Bir kaç hafta önce aldım haberini.




Beynimden vurulmuşa döndüm. Şok!!!




O günden beri ağlıyorum. Duruyorum, susuyorum, yaşıyorum. Ama gecenin bir vakti aklıma geliyor ağlıyorum. İş çıkışı servise yürürken aklıma geliyor, durduramıyorum, ağlıyorum.




Biz O'nun iyileşeceği haberini alacağımızı zannediyorduk. 5-6 ay önce aniden o kötü hastalığa yakalandığı haberini almıştık. Doktorları hastalığı başında yakaladıklarını, atlatabileceğini söylemişler diye su serpilmişti yüreğimize.




Son zamanlar aldığımız habere göre kötüye gidiyordu. Üzülmüştük ama, ümidimiz vardı. Ama..






Gencecikti. Çok tatlıydı. Çok iyiydi. Tertemiz bakıyordu...




Duyduk ki hastalığından dolayı hiç isyan etmemiş maşallah. Öyleyse tertemiz gitmiştir Rabbinin yanına, öyleyse şehit olmuştur dermansız derdinden dolayı. Allahım!!!!!




O'nun için belki de şahane bir son. Fakat annesinin, babasının acısını düşünemiyorum.




Allah sabır versin.




Gülşah, kabrin geniş olsun. Huri kızları yoldaşın olsun. Mekanın cennet olsun.

8 Ekim 2010 Cuma

Aşklarım



O benim ilk aşkım. İlk aşklar unutulmazmış. Ben de asla unutmayacağım.


Sevmeyi, birine güvenmeyi onla öğrendim.


Çok da yakışıklıydı.


Ve bence, sanki herkes onu yakışıklı bulmalıydı. Buluyordu gibi gelirdi.


Uzun boyludu.


Yanında kendimi minicik hissederdim.


Ellerimi avuçlarında ısıtırdı. Kocaman avuçlarında.


Ben ondan çok küçüktüm birçok şeyi ondan öğrendim sevmenin yanında.






İlk aşkım ilk aşk olarak kaldı. Ve ben yoluma devam ettim.


Seneler seneleri kovalamış daha büyük aşk arayışlarına girmiştim.




İşte o zamanlardı büyük aşkımla karşılaşmam, tanışmam.


İlk görüşte aşık olacak kız değildim. Olmadım da.


Bu konularda hep mantıkçıydım. İyiki de öyleydim.


O'ysa hemen kapılıvermişti. İnatçıydı. Evlilik teklifini bile fazla bekletmedi.


Huzur veren, serin bakışlı bir kahraman olduğunu aylar sonra fark ettim. Ve aşık oldum.


Bundan sonrası hızla ilerledi. Büyük aşkım hayatıma ışık olmuştu.









Ve yıllar sonra şimdi...


Şimdi gencecik birine aşık oldum diye ayıplanacak mıyım?



Ayıpsa ayıp olsun, bu öyle bir aşk ki hiç bir şeye benzemiyor.


Yaşlandım ve şefkat daha yoğun hissediliyor belki ama aşk işte basbaya.



Yaşlandıkça böyle aşık olunuyor belki.



Belki hislerimi kontrol etmeliyim.


Ama denemiyor muyum?


Deniyorum elbette.


Bu saatten sonra başka aşklara izin vermemeliyim demiyor muyum?



Diyorum elbette.



Ama nafile.


Bu aşkın önüne geçemiyorum.









İlahi aşka doğru gidiyorum....
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...